22 Ocak 2015 Perşembe

GECE YARISINDAN SONRA: Tess GERRITSEN

Gönderen MGK on 09:29 with Yorum Yok



Bir gece yarısı iki aydır evli olduğu kocasının ölüm haberini alan Sarah yıkılır. Ancak asıl olay Londra'da olduğunu sandığı kocasının Berlin'de ölmesidir. Bu durum dış işlerinde çalışan Nick O'Hara'nın da kafasını karıştırır. Bu olayı araştırmaya başlar. Ne var ki bu olayı ne kadar araştırırsa yukarıdan bir yerlerden bu olayı unutması istenir. Ve sonunda işinden atılır. Bu da yetmezmiş gibi bir de Sarah'nın Londra'ya gittiğini öğrenir. Ardından o da ilk uçakla Londra'ya gider. Mesleğini onun yüzünden kabettiği için gidip ona hesap sorma niyetindedir ama ona aşık olduğu için bunu asla yapamaz. Aksine onunla birlikte Geoffrey'i (Sarah'nın kocası) aramaya başlar. Hem CIA hem de Geoffrey'nin düşmanları Nick ve Sarah'nın peşine düşer. Sonra da bunların bir kaçma kovalamacası başlar. Londra'dan Berlin'e giderler. Orada Geoffrey'nin eski meslektaşı olan Helga'yla konuşur, Sarah Nick'e artık güvenmez. Geoffrey'i tek başına aramaya koyulur. Aslında Geoffrey CIA'de çalışan bir casustur. Para karşılığında yasa dışı işler yapanları öldürürle. Geoffrey, Helga ve Eve ile birlikte çalışır. Geoffrey ve Eve evlenir. Sarah'yla evlenmesi formalitedir. Beş yıl önce yaşlı bir adamı öldürmeye çalışırlar ancak yaşlı adam yerine karısı ölür ve yaşlı adam onun intikamını almak için onların peşine düşer. Bunun için de CIA Sarah'yı yem olarak kullanır. Yaşlı adam Sarah'yı kaçırır ve Geoffrey'nin gelmesini bekler. Beklediği olur. Ama Geoffrey öleceğine o yaşlı adamı öldürür. Sonra Geoffrey ortadan kaybolur. Nick ve Sarah mutlu mutlu yaşarlar.

KIZIL EJDER (RED DRAGON): Thomas HARRIS

Gönderen MGK on 03:24 with Yorum Yok

Aileleri hedef alan bir katil ve onu yakalamaya çalışan FBI ve Will Graham'ın öyküsü. Ve bunun yanında herkesin korkulu rüyası Hannibal Lecter. FBI'dan emekli olan Graham'ı bu olayı çözmek için Jack onu tekrar çağırır. Graham korksa da (eşi ve üvey oğlu da dahil) kabul eder. Katil ise doğduğunda annesi tarafından reddedilmiş ve yetiştirme yurduna verilmiş. Sebebi ağzındaki bir bozukluk. Yurtta birkaç estetik ameliyatı olur. Ağzı belli bir ölçüde düzeltilir. Okula başlamadan anneannesi onu bulur ve kendi evinde ona bakar. Yaşlı kadın öldüğünde mecburen annesinin yanına gönderilir. Ancak burada üvey kardeşleri tarafından eziyete maruz kalır. Sonra da Gateway Film Labaratuvarı'nda çalışmaya başlar. Graham'de katilin psikolojisini anlamak için Hannibal'la görüşür. Pek bir yararı olmaz ama. Dolarhyde işlediği cinayetlerin Hannibal tarafından tebrik edilmesi için ounla yazışır. Bunu öğrenen Jack olaya el atar ve Hannibal'ın ağzından Dolarhyde'la o yazışır. Jack bununla da yetinmez gazeteci Lounds'un Graham'le röportaj yapmasını ister. Dolarhyde'ı (katili) kışkırtmak için. Ona bir sürü aşağılayıcı atıfta bulunurlar. Dolarhyde durur mu? Gazeteciyi kaçırır onu eziyet ederek öldürür. Veeee bizim katil kör olan Reba'ya aşık olur (bu kız Dolarhyde'ın başına dert olacak. Mutlaka işin içine bir kadın girer ve her şeyin içine eder. Hep böyle olmak zorunda mı?). Graham kurban ailelerin video kayıtlarını incelerken Dolarhyde'ın çalıştığı şirketin etiketini görür. Şirkete gider incelemeler yapar. Dolarhyde bunu görür, Reba'yı kaçırır ve bir oyun yaparak kendini ölmüş gibi gösterir. Rebe'ya bir şey olmaz. Ardından da Graham'ı öldürmek için geri döner ancak Graham'ın karısı onu öldürür. Gerçekten. 

Kitap çok iyiydi. Kendimi katile acırken buldum. Harris her ne kadar edebiyat dili biraz eksik kalsa da  kurguyu müthiş yapmış. Hatta bazen de kendimi Will'in yerinde katili ararken yakaladım. Tabii her ne kadar işin içine bir kadın girmesine sinir olsam da dehşet bir kitaptı.  Hiç bitmesi istedim. Ve hayatımda ilk defa bir katili destekledim. Harris cansın! Kitap Hannibal serisinin ilk kitabı.



19 Ocak 2015 Pazartesi

PROJE: ÖLÜMCÜL VİRÜS: Tess GERRITSEN

Gönderen MGK on 12:01 with Yorum Yok


Catherine Weaver hamile olan arkadaşını ziyaret etmek için onun yanına giderken yolda bir adama çarpar. Onu zar zor arabaya sokup hastaneye götürür. Ardından arkadaşının yanına gider. Ancak sabah arkadaşını garajda arabasının yanında ölü olarak bulur onu. Keder içinde kendi evine geri döner. Ancak bir kaç gün sonra adamın biri çıkar karşısına. O da ne? Çarptığı adammış. :) Her neyse. Adam ona olan biteni anlatır. Aslında o gece kaçtığını, peşinde kötü adamları olduğunu, şimdi de onun peşinde olduklarını, onun arabasında fotoğraf negatifini düşürdüğünü ve bunun da en önemli kanıt olduğunu anlatır. Cathy inanmaz.  Victor'da ona bir gazete haberi gösterir. Catherine Weaver adında bir kadının ölüm haberi. Cathy en sonunda inanır. Tam çantasına uzanıp negatifleri alacakken sokaktan kurşun yağmuru başlar. Bütün camlar aşağı iner. Onlar da yangın merdivenlerinden kaçarlar. Sonra Victor'un kaldığı pansiyona giderler. Orada bir şeyler olur. Victor'da buna her şeyi anlatır. Çalıştığı şirketin ölümcül bir virüs geliştirdiğini ve o negatiflerin de bunun tek kanıtı olduğunu. FBI ve şirket yöneticilerinin onun peşinde olduğunu falan filan. Sonra bir kaçma kovalamaca başlıyor. Sonra Victor'un üniversite arkadaşlarının yanına gidiyorlar. Negatifleri inceliyorlar. Ardıdan virüsün bir örneğini almak için Viratek'e gitmeye karar verir Victor. Neyse kazasız belasız alırlar. Ancak Victor'un Cathy'i sevdiğini öğrenen X kişisi tarafından Cathy  kaçırılır ve takas yapmaya karar verirler. Biraz şamatadan sonra bunu da hallederler. Ondan sonra da savcılığa gider Victor. Yaklaşık bir ay ondan haber alınamaz. Sonra pat diye belirir hastane kapısında - Sam Polowski diye bir FBI ajanı hastanede olduğu için. Bu adam Victor ve Cathy'e yardım ederken yaralanır. E mecburen Victor ve Cathy kavuşurlar (kesin eveleneck bunlar benden söylemesi).

1 Ocak 2015 Perşembe

BİR GÜN (ONE DAY): David NICHOLLS

Gönderen MGK on 10:23 with 1 yorum



"Seni kırkında hayal edebiliyorum," dedi sesinde bir imayla. "Şu an bile gözümde canlandırabiliyorum."
Genç adam gözlerini açmadan gülümsedi. "Devam et."


Emma Morley ve Dexter Mayhew üniversite mezuniyetinden sonra birlikte bir gün geçirirler ve o günden sonra her gün birbirlerini düşünürler. İstisnasız. Ama sanmayın ki o bir günden sonra ayrı düşerler. Arkadaş olarak kalırlar. Dexter önüne gelen kıza asılır. Garson kızlar da dahil. Ve TV sunucusu olur. Buna karşın kariyerinde önemli bir sıçrama yaşamaz. rahat ol!  adlı bir gece programında sunuculuk yapar. Ancak bu program tepki alır, çoğu insan tarafından sevilmez. Dexter durmadan içki ve sigara içer, bazen de hap kullanır. Bunları yaptıktan sonra kendinden utansa da bir türlü bırakamaz. Emma ise Dexter'la biraz zıt bir karaktere sahip. İçki içer ama Dexter kadar abartmaz,ağır başlıdır biraz. Tiyatro oyuncusudur ve çok iddialı olmasa da oyunlar yazar ve küçük bir Meksika restoranında çalışır. Yaptığı işi pek sevmez. Dexter'la buluşup gezerler. Birbirleriyle çok iyi anlaşırlar. Birlikte Yunanistan'a bile giderler. Derken Emma öğretmen olur. Birbirleriyle daha az vakit geçirmeye başlarlar. Ama yine de her gün birbirlerini düşünmeden edemezler. Dexter da rahat ol!'u birlikte sunduğu Suki'yle çıkar. Dexter her ne kadar Suki'yi sevmese de buna katlanır. Çünkü kariyeri için gerekli olan buymuş gibi hisseder. Bu sırada Emma da çalıştığı restorandan komedyen olan Ian'la sevgili olur. Çok geçmeden Dexter ve Emma birbirlerinden soğumaya başlarlar. Arada sırada buluşurlar, bu buluşmaları da çok sıkıcı ve çekilmez olur. Yine buluşup yemek yedikleri zaman Dexter'ın ağzından Emma'nın hoşuna gitmeyen bir laf çıkar ve iki yıl birbirleriyle konuşmazlar. Bazen eski arkadaşlarının düğünlerinde karşılaşırlar. Dexter'ın sunuculuk kariyeri düşüşe geçer ve Suki'den ayrılıp Sylvie'yle çıkar hatta evlilik planları yapar. Emma'yla tekrar Tilly'nin düğününde karşılaşıp barışırlar. Dexter ve Sylvie evlenirler hooop bir kız çocukları olur -zaten Sylvie evlenmeden hamile kalır. Sylvie ise Dexter'ın eski üniversite arkadaşı Callum'la aldatır onu (Terbiyesiz seni. Bulmuşt da beğenmiyor adamı. Ne yaptı sanki Dexter sana?).  Dexter bunu öğrenir ve evliliklerinin ikinci yılında boşanırlar. Dexter işsiz kalır. Sylvie ile evlenmeden önce sunuculuk hayatı sona erdiği için Callum'un bilmem ne şirketinde çalışıyordu çocukcağız. Emma da yazarlık için Paris'e gider ve gençlik romanı çıkarır. Başarılı da olur. Dexter'ın durumundan haberdar olur ve onu Paris'e çağırır. Olaylar olaylar. Paris'ten döndüklerinde evlenirler (en sonunda!). Dexter küçük bir kafe açar. Açtığı kafe meşhur olur. İşleri iyi gider. Sonra Emma çocuk ister ama ne yazık ki bir türlü olmaz çocukları. Ardından oturdukları ev satılır ve yeni eve bakmak için Emma Dexter'ın yanına giderken araba çarpar Emma ölür (yapamazsın bunu David!). Dexter çöker (yazık lan sana). Ardından Emma'nın birinci ölüm yılddönümünde çok içki içer. Kendini evine zor atar. Ertesi gün Jasmine'i (Dexter'ın kızı) bırakmak için gelen Sylvie, Dexter'ın babasını arar onu şöyle bir temizler ve Dexter babasıyla yaşar bir müddet. Daha sonra kendine küçük mütevazi bir ev alır. Kafesine müdür olarak aldığı kendinden on yaş küçük (bu arada Dexter 42 yaşında) olan Maddy ile evlenir. Ancak Emma'yı hiçbir zaman aklından çıkartamaz. Aklından çıkarmak istemez.


Uzun zaman sonra okuduğum en heyecanlı aşk kitabıydı. Normalde nefret ederim aşk romanlarından. Ama Nicholls'un hikayenin içine kattığı macera beni kendine çekti. Filmi kitabı kadar başarılı değil ne yazık ki. İçine etmişler resmen hikayenin. Kitabı okumasaydım filmi hiç bir şekilde anlayamazdım.